Antalya’nın gözlerden uzak antik kenti; Trebenna

ANTALYA’nın 32 kilometre batısında, Sivridağ'ın kuzey eteğindeki Çağlarca’da yer alan Trebenna Antik Kenti, kent merkezine çok yakın olmasına karşın yıllardır sadece meraklılarını ağırlıyor. Bir yazıtta 'Trebennalıların ünlü/ şanlı kenti' olarak tanımlanan antik kent, 2-3 katlı anıt mezarları, hamamı, şapeli, kilisesi, akropolü, toplantı salonu, zeytinyağı ve şarap işlikleriyle dikkat çekiyor.

12 Eylül 2020 Cumartesi 11:09
Antalya’nın gözlerden uzak antik kenti; Trebenna

Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)

Konyaaltı ilçesi Geyikbayırı ve Çağlarca köylerinden geçilerek orman yoluyla ulaşılan, denizden 700 metre yüksekteki Trebenna Antik Kenti, Likya, Pamphylia ve Pisidia kaşağında bir sınır kenti olarak dikkat çekiyor. Antik kent, Roma dönemine ait mezarlıklar, toplantı salonu, hamam ile Bizans döneminden kalan şapel, kilise ve her döneme tanıklık eden akropolüyle biliniyor. Helenistik Dönem'de başlayan, ömrünü Bizans dönemi sonunda tamamlayan ve bir yazıtta 'Trebennalıların ünlü/ şanlı kenti' diye tanımlanan Trebenna, günümüzde sadece meraklılarını ağırlıyor. Ormancılık ve tarımla geçindiği bilinen Trebenna, üzüm ve zeytinyağı üretiminde Likya’nın önemli kentlerinden biri.



ÇALIŞMALAR KİTAPTA TOPLANDI
10 yıl sürdürdüğü Beydağları Yüzey Araştırmaları kapsamında 2002 yılında Trebenna Antik Kenti’nde de ilk ve tek yüzey araştırmaları yapan ve çalışmaları 'Trebenna: Tarihi, Arkeolojisi ve Doğası' başlıklı Türkçe- İngilizce kitapta toplayan ve çok sayıda makaleyle bilim dünyasına sunan Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nevzat Çevik, 2001 ve 2003 yıllarında yaptıkları çalışmalarla Trebenna’yı ilk kez ortaya çıkarıp bilim dünyasına sunduklarını belirtti. Beydağları Araştırma Projesi kurucu Başkanı Prof. Dr. Çevik, çalışmalar boyunca kentin detaylı haritasını ve tüm yapıların rölevelerini çıkarıp hava ve yersel fotoğraflarla arşivlediklerini söyledi.

 


“Antalya’nın kent sınırları içerisinde bunca yakın olup da bilinmeyen ve araştırılmamış yüzlerce kalıntı ve yerleşimle birlikte Trebenna’yı da detaylı değerlendirip arkeolojik tarihini ortaya koyduk" diyen Prof. Dr. Çevik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Neredeyse 20 yıl önce yaptığımız bu çalışma bilim ötesinde koruma için de önem taşıyordu. Tüm tespitlerimizi Koruma Kurulu’na sunup tescillerini sağlamak önemli bir misyondu. Bugün ne çok eksildiklerini görünce hiç olmazsa kağıt üzerinde korumuş olduğumuzu görmek minik bir mutluluk kaynağı olmuştur."

 


2-3 KATLI ANIT MEZARLAR VAR
Prof. Dr. Çevik, büyük kentler ve anıtsal yapılara gösterilen ilginin uzağında kalan kırsaldaki bu yerleşimleri odağına alan kapsamlı bir projeyi yapma nedenini, “Amacımız asıl üretimi sağlayan kırsaldaki yaygın halk kitlelerinin hayatını öğrenmekti" şeklinde açıkladı. Büyük kentleri var edenin nihayetinde küçük ölçekli, kırsal üretim yerleşimleri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çevik, “Trebenna çevresindeki yüzlerce zeytinyağı ve şarap işliğiyle bu üretimde önemli bir rol üstlendiğini göstermişti. Trebenna’da keşfettiğimiz mimari, kabartma, yazıt gibi çok sayıdaki değerli varlık, özellikle Roma ve Bizans dönemlerindeki hayatı anlatmaya yetmişti. Büyük kentlerde bile bulunmayan 2-3 katlı anıt mezarlar ve hiçbir yerde rastlanmayan yuvarlak kaya ostothekleri gibi özel bulgularıyla da çeşitli bilimsel keşiflere beklenmeyen katkılar vermişti" dedi. 


 

YÜZEY ARAŞTIRMALARI KAZILARDAN ÖNEMLİ
Yüzey araştırmalarının kazılardan önemli olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Çevik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü devletimizin dağlardaki varlıklarının nicelik ve nitelikleri bilimsel olarak saptanmaktadır. Kazılar da bu keşifleri izlemektedir. İlk keşifler çoğunlukla yüzey araştırmalarından gelir. O yıllarda Konyaaltı Belediyesi’nin bu projeye sahip çıkmasını, kazıp, onarıp korunması gerektiğini iletmiştim. Ne yazık ki ilgilenen olmamıştı. Beydağları Yüzey Araştırmalarında keşfettiğimiz yüzlerce yerleşim, Antalya’dan bakınca sadece doğaymış gibi görünen dağlarda, vadilerde ne canlı bir hayatın olduğunu ve Antalya’nın bilinenin çok ötesinde kültürel zenginliğe sahip olduğunu ortaya koymuştuk. O yıllarda henüz çok gençtik ve Beydağları’nın daha önce göze alınmamış zorluklarını hiçe sayıp, bilim heyecanıyla yıllarca dağ yollarına düşmüştük. Çok da iyi yapmışız. Helikopterden fotoğraf çekerken, kayalara tırmanırken, yazarken, çizerken, çıkınımızdan yiyecek paylaşırken ve yeni keşiflerle gözümün parladığı günler dün gibi aklımda. Dağlarımız da bilinir oldu, vadilerimiz de. Üniversitemiz de içinde olduğu kent Antalya’nın yakın çevresine karşı bilimsel sorumluluğunu nihayet yerine getirmiş oldu. Beydağları’nın her taşında kalabalık bilim ekibimin teri ve göz izi vardır."

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.