Memleketimize yapılan bu menfur saldırıları nefretle
kınıyorum. Bu saldırı, katiyetle bir Kürt saldırısı
ve Kürtlerin hakkını müdafaa değildir.

Bu olsa olsa,Avrupa kâfir zalimlerinin içimizdeki Asya münafıklarını
kullanmak hadisesidir. Bunu yapanlar şunu bilsinler
ki, asla hedeflerine ulaşamayacaklardır. Bu millet
güçlü bir millettir. Şu istikbâl inkılâbatı içerisinde
en yüksek ve gür sada İslâmın sadası olacaktır. Bu
vesileyle değerli şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar ve geride kalan değerli ailelerine
sabr-ı cemiller niyaz ediyorum.

Kıymetli kardeşlerim, bizim inancımıza ve
Kur’an’ın ve Peygamber Efendimiz (a.s.m)’in bizler bildirdiği
şüheda hayatı, yani şehitler öldüklerini bilmezler.
Yalnız kendilerinin daha güzel bir aleme gittiklerini
bilirler. Gerçi, kabir ehlinin ruhları bakidir. Fakat
onlar öldüklerini biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet
çok farklıdır. Mesela, iki kişi rüyada güzel bir saraya
giriyorlar. Birisi uykuda olduğunu bilir, “Ben uyansam
şu lezzet kaçacak” der, diğeri uykuda olduğunu bilmiyor.
O saraydan öylece lezzet alır.

İKİNCİ DÜSTURUNUZ
Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi
tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk
nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir. Evet,
HİZMET-İ KUR’ANİYEDE BULUNAN KARDEŞLERİ
TENKİD ETMEMEK.

Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet
etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına
itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin
noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına
yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o
vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de
dağılır. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu
örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet
eder.

Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa,
o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak.
Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.
İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları!
Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine
lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız.

Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi
netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.
Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i
Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i
Rabbâniyede çalışan hademeleriz.

Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi
temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd
ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.
Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı
adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört
kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı
uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile
tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o
vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde
olduğu gibi. 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.