Ne kadar da ihtiyacımız var değil mi? Türkiye`nin can damarları, oksijen depoları ormanlarımız yanarken rahmetin çisil çisil, ah u zar eden gönüllere, ağlayan yüzlere, çatlayan dudaklara , kavrulan canlı ve ağaçlara yağması…
Ben de kendimce, yaşadığımız böyle elim günlerde, gökten turaba, inceden inceye düşen yağmur tanesi olan Çisil misali siz değerli okurlarımın sinesine de duygu duygu yağmak ve ferahlatmak ve kıymetli okurlarımla “ÇİSİL” adlı kitabımdan bir manzum paylaşmak istedim.
ŞEHRİN DÜŞMANI
Maviliğin parıltısı,
Göz kırparken şehre
Hercai bir âşkın limanında,
Güvertesinde yosun gözlü bir yosmaya bakıyorum.
Papatyadan saçlarını salıveriyor,
rüzgarın kalbine .
Bir potkal bırakıyorum denize ,sahibini umarak..
Ve ben dalıp dalıp bakarken uzaklara
Yitik sevdalar şehrinin ,
Yitik bir düşmanı oluyorum.
Bu şehir diyorum içten içe ,
İşte bu şehir…
Kalabalık caddeleri ,yalnızlığımı perçinlerken,
Tam da akşamında Güneşe vedâ ettiğimiz ,
Bir köşe başından geçiyorum.
Bir lisan-ı hal ile “GEL” dercesine,
Satılmış bir âşkın misafiri oluyorum
Öpüşen dudaklar, dokunan tenlerde,
Ben yine yitik sevdalar sehrinin
Yitik bir düşmanı oluyorum.
Renkli gecenin koynunda ,
Ayaza çalan sol(an)baharda ,
Nefesim ağırlaşırken bir “SEN” düşü(ncesi),
Afitab gibi bölüyor düşlerimin ufkunu,
Ve böyle her sabahı karşıladığımda
Yitik sevdalar şehrinin ,
Yitik bir düşmanı oluyorum.