Antalya’nın sokaklarında son dönemde bir tur atmış olan herkes aynı gerçeği görüyor: Bu şehir artık kaldırabileceğinden çok daha fazla yük taşıyor. Bir yanda büyüyen turizm, diğer yanda hızla artan nüfus, motosiklet seli, kiralık araçlar, günübirlik gelenler derken Antalya’nın nefesi daralıyor.
Ve böylesi bir tabloda 4. Etap Raylı Sistem Projesi’nin hâlâ bekliyor olması, doğrusu, bu kentin geleceğine vurulmuş bir fren etkisi yaratıyor.
Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi Erkan Çelik’in son çıkışı aslında yalnızca bir siyasi söylem değil; çoktan kronikleşmiş bir sorunun haykırışı. Çelik diyor ki: “4. Etap artık lüks değil, zorunluluktur.” Haklı mı? Rakamlar bunun ötesinde bir şey söylememize izin vermiyor.
TÜİK’in Ekim 2025 verileri açık: Bu şehirde 1 milyon 662 bin araç var. Son 6,5 yılda 591 bin yeni araç eklenmiş. Aylık neredeyse 7.500 araçlık bir artış… Bu bir şehir için değil, bir ulaşım sistemini çökertmek için gayet yeterli. Üstelik bu rakamlar yalnızca burada kayıtlı olan araçları sayıyor. Turizm sezonunu, kiralık filoları, günübirlik çıkanları işin içine eklediğimizde Antalya trafiği kendi istatistiklerini bile şaşırtacak kadar ağır bir yük taşıyor.
Bir de havalimanı verileri var: Antalya ve Gazipaşa-Alanya havalimanları yılın ilk 11 ayında 39 milyon yolcuyuağırlamış.
Bu sayı şunu söylüyor: Antalya artık Türkiye’nin sadece bir şehri değil; vitrine konmuş bir ülke markasıdır. Bu vitrin çatlamaya başlarsa bunun faturası yalnızca Antalyalıya değil, tüm Türkiye’ye çıkar.
İşte tam bu noktada devreye asıl tartışma giriyor. Türkiye’nin dört bir yanında —İstanbul’dan Trabzon’a, Ankara’dan İzmir’e— Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından devralınmış 30’a yakın metro projesi var. Aynı model Antalya için neden uygulanmasın?
Proje maliyeti belediyenin İller Bankası payından %5 kesintiyle karşılanabiliyorsa, bu şehrin de bu haktan yararlanması hem hakkıdır hem de gerekliliktir.
Antalya’nın 4. Etap Raylı Sistemi yalnızca bir ulaşım projesi değil; kentin geleceği için stratejik bir omurga. Dahası, Gazipaşa–Antalya Havalimanı Metro Hattı ile birleştiğinde bölgesel ölçekte bir ulaşım ağına dönüşme potansiyeli var. Bugün konuştuğumuz sorun sadece “trafik sıkışıklığı” değil; Antalya’nın 2053 vizyonunda nerede duracağıdır.
Eğer bu şehir nefes almak istiyorsa, eğer Türkiye’nin turizm başkenti vitrinde parlamaya devam edecekse bu yatırım geciktirilemez.
Aksi hâlde Antalya’nın yollarında kaybettiğimiz şey sadece zaman olmayacak; kent yaşamının kalitesi, turizmin sürdürülebilirliği ve ekonomik potansiyelimizin önemli bir bölümü de kaybolup gidecek.
Çelik’in çağrısı aslında hepimizin çağrısıdır:
“Antalya kazanırsa Türkiye kazanır.”
Ve bazen bir şehrin kaderini değiştirmek, yalnızca bir imzanın, bir iradenin ve bir adımın atılmasını bekler.
