Biz, altın çağın yani içinde bulunduğumuz bilgi çağının neresindeyiz acaba?

Genç bir nesil geliyor. Sorgulaya bilen, öğrenmeye açık, araştıran. Bilime dayalı her konuda ilerlemeye başladı eğitim kurumlarımız. Ufku açık, temiz görüşlü, aydın bakışlı öğretmenlerimiz; özgüvenli, araştıran, okuyan, değer yargılarına sahip, kendini bilen, tanıyan gençler yetiştiriyor. Atatürk'ün işaret parmağıyla gösterdiği o nesil gümbür gümbür geliyor...

Elif Eda Güneş,15 yaşında interneti olmayan bir köyde kodlamayı çözdü ve 19 yaşında Mars'a gönderilen keşif aracı için proje üreten şirkete kendi çabalarıyla yazılım yaptı ve Ancha Space Uzay teknolojileri ekibine dahil oldu. Sporun neredeyse her dalında dünya birincilerimiz var. Manş Denizi'ni 16 saat 28 dakikada yüzerek geçen en genç Türk yüzücü 21 yaşında Aysu Türkoğlu, bütün dünyaya gösterdi göğsünde dalgalanan Türk Bayrağı'nın asaletini. Lise öğrencisiyken kaleme aldığı öyküsü "Yeşil Adamlar" dergi ve ulusal gazetelerin sayfalarında yayınlanan Uğur Alp Dilek; Hukuk Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler de çift anadal yaparak mezun oldu. Çok genç olmasına rağmen; bilgili, donanımlı. Bürokratik bir adım atsa hemen sıyrılıp fark yaratacağına eminim. Geleceğin Cumhurbaşkanı olabilecek bir altyapıya sahip. Bu gençlerimize sahip çıkamıyorsak engelde olmaya çalışmayın onlar Atatürk çocukları, vazgeçmezler...

Çok mutluyum ve gururluyum çünkü aydınlık geleceği biz şu an yetiştiriyoruz. Atatürk'ün gösterdiği ışık, gençliğin yolunu aydınlatıyor. Ayaklarımızı daha sağlam basıyoruz.

Genç yazarları okumaya çalışıyorum, 17 yaşında kitap yazan gençlerimiz var müthiş bir hayal dünyasına ve çok yetenekli vuruşlara sahipler. Öznur Yıldırım'da bu yazarlarımızdan birisi ve "Yabancı" serisini yazdı, 3. Kitabı merakla bekliyoruz umarım Ediz'i yaşatırsın sevgili Yıldırım. Whattpat'te yazmışsın Ediz gitti diyorlar. Ama ben kitapta gitmeyeceğine inanmak istiyorum(!)

Bazı üst beyinler çözdü var oluş gayelerini. Bismillah'ın nasıl sırlarla dolu olduğunu sadece "B" harfine kitap yazıldığını biliyor musunuz?

Biz, okuya bilenlerden miyiz? Şartlanmasız, hazmıyla... Koşulsuz açılan pencereden bakabilecek miyiz?

Mars'a kadar gitti birileri.

Peki...

Biz ne yapıyoruz kendimize?

Lütfen gerçekten hâlâ elimizde telefon yediğimiz, içtiğimiz, gittiğimiz eğlence mekanlarını herkesin gözüne neden sokmaya çalışıyoruz. Bu hayatın içinde yaşıyoruz bakın biz çok mutluyuz sosyaliz bizi görün mü? Aslında güzel olan tarafı da var ki gerçekten herkes mutlu anlarını paylaşıyor. Ben de yapıyorum bazen uzun zamandır görmediğim bir dostla, yeni gördüğüm bir manzara da hemen fotoğraf çekiyorum, hatırası olsun diye (!) bir de filtreli, efektli foto koyduk mu, çok güzeliz (!) Durumlar gönderme mesajlarıyla dolu. Yani biz hala bir çoğumuz kendimizi tanımıyoruz ve başkalarının görüsüne göre şekilleniyor o günkü mutluluk ayarımız. Sosyal medya ortamında fenomen olabilirsiniz, 30 bin kişiden mesaj almış olabilirsiniz; yani sosyalde sahip olduğumuz sanal tanınmışlık hissi, canlı yayınlarınıza katılan 10 binler siz ağladığınızda yoklar, düştüğünüzde yoklar. Hasta olduğunuzda kapınızı çalan ya komşunuz yada en yakın arkadaşınız oluyor. Sadece eğlenirken yanınızda olan iyi gün dostlarınız; telefonu , bilgisayarı açmazsanız yoklar, yalnızsınız. Çünkü sadece sanal olarak hayatınızda olabilirler. Gerçeklere inanmak yalana kanmaktan daha zordur. Karşı değilim tabi ki sadece sanal ortam bizi gerçek hayatımızdan alı koymasın istiyorum. Anlık bir his yaşadık, mutlu olduk orda kalsa bir sonraki anımızı, buluştuğumuz dostumuzu, okuduğumuz kitabı bölmese...

Çocuğunuz okulla ilgili bir durumu paylaşmak istiyor, siz göz kontağı kurmadınız. Arada bir bakar gibi oldunuz ama gözünüzü de elinizi de telefona hapsettiniz, dinliyormuş gibi yaptınız, çocuğunuz da tam anlatamadı derdini; odasına gitti, kapıyı çarptı, yatağın kenarına oturdu, yüzü yerde...Sabah okula giderken cebine koyacağınız harçlık mı unutturacak akşamki yıkılmışlığı? çünkü; çocuğunuz dün gece anne ya da babasının onu sevmediğini, değer vermediğini, başarılı olmaya çalışmasının, puanları yükseltmesinin bir önemi olmadığını düşündü. Onu ancak sevginizle iyileştirebilirsiniz. Çocuklar, gençler o kadar değerli ki bizim için, ülkemiz için, bayrağımız için... Onları her türlü zararlı durumdan korumak zorundayız. İlerlemek istiyorsak önce biz iyileşmeliyiz. Sağlıklı bireyler, temiz zihinler, travmasız bir gelecek için.

İnstagram'da takip ettiğim ve kitaplarıyla bir çok kalbe, hayata dokunduğuna inandığım, bende derin bir etki bırakan akademisyen ve yazar Dr. Bahar Eriş'in "Anne Beynim Aç", "Çocuklar Nasıl Başarır" gibi 9 kitabı yayınlandı. Çocuklarda üstün zekâ ve yetenek eğitimi üzerine odaklanarak, ebeveyn ve uzmanları bir araya getiren önemli bir etkinlikte imzası var. "Momtalks" la bilinçli gelecek için, annelerin kalbine dokunmaya devam ediyor. Mete Kaldırım uzman psikolojik danışman aynı zamanda aile terapisti; çok zengin içeriklerle her gün Facebook'ta post yayınlıyor, düşündürücü, öğretici... Ve canım Ahmed Fevzi Yüksel, yayınladığı bir kaç kelimeyle ruhumu daha Hyperloop icat edilmeden kıtalar arası nasıl uçuruyor, bir bilseniz...Kendimi küçücük kozamda hapsettiğimi fark ettiriyor. Daha çok oku, araştır, öğren, Sorgula! Minnettarım... Ben perdemi aralayınca bunları görüyorum. Siz de kendi manzaranızı benimle paylaşırsanız mutlu olurum.

Sosyal medya etkileşimi artırıyor. Beğendiğimiz bir şiiri, sözü paylaşıyoruz bir bakıyoruz kısa sürede binlerce kişiye ulaşmış. E-ticaret'le ürünü hedef kitlesine anında pazarlamış oluyoruz. Ya da merak ettiğiniz bir bilgiye anında croma, google'dan ulaşabiliyoruz; bu çok değerli birşey bilgiye bu kadar kolay ulaşabilmek. Bunu 80 lerde doğan, 90'larda eğitim hayatı, 2000' lerde iş hayatına atılan nesil iyi bilir. Bilgiye aç ama kolay ulaşamayan bir gençlik. İçinde bulunduğu şartlara uyum sağlayamayan, aykırı... Bir ayağı uzayda, bir ayağı örümcek ağlarına takılı bir nesil için birçok geçiş dönemi oldu ve şartlanmalarından kurtulup yeniliklere çabuk uyum sağladı. Acı çektik! Dönüşmek, yeniliklere ayak uydurmak çok da kolay olmadı. Çünkü, birçoğumuz cehaletle savaşmak zorundaydık. Ama biraz da abarttık mı bişeyleri...

1998 yılında işim gereği (kablo tv) abonelerimize 10 yıl sonra gerçekleşecek interaktif sistemlerden bahsederdik. Hayal kuruyormuşuz gibiydi. Faxla teklif gönderdiğimiz, bilgisayarların Ms.dos işletim sistemiyle çalıştığı, internete çevirmeli ağlarla girmeye çalıştığımız dönem, bugün ki sahip olduğumuz teknolojiyi anlatmak çok da kolay değildi..

20 yıl önce telefonunuz şuan ki gibi donanımlımıydı? Fotoğraf, TV, müzik, haber, anında bilgi parmak ucunuzda.

20 yıl sonra ne olacak acaba düşüne biliyor muyuz? Mesela, ışınlana bilecek miyiz? Neden olmasın? İstanbul'dan Ankara'ya 17 dakikada gidebilecek araçlara sahip olabileceğimizi hayal edebiliyor musunuz? Yeryüzünde ses üstü bir hıza çıkabilecek "Hyperloop teknolojisi" için gençlerimiz çalışıyorlar. Bu sistem Tesla ve SpaceX'in Üst Yöneticisi Elon Musk'ın 2013 yılında makalesiyle popülerleşmiş, dünyada hala emekleme aşamasında olduğu belirtiliyor. Belki de dünya henüz bu gelişime hazır değil ondan henüz emekliyor. Aşama aşama dünyaya sunulacak, henüz ortam hazır değilse yıkıcı etkilerinden korumak için olabilir. Bizim gençlerimiz bu teknoloji için uygun şartlara sahip çünkü TÜBİTAK gerekli alt yapıyı sağlamış durumda.

İnstagram da gezinirken dikkatimi çekmişti idolüm, sanatına, sesine,duruşuna hayran olduğum; Ajda Pekkan'ın en büyük hayali metroya binmekmiş. Eline kitap alıp halka karışıp metroya binme özgürlüğünü O'na verebilmeliydik. Bizim için ne kadar sıradan bir durum halbuki... Nasıl olsa Hyperloop yapılıyor üzülmesin belki birlikte Hyperloop'a bineriz(!) Tıp ilerledi, spor da yapar bir şekilde o döneme kendimizi zinde hazırlayabiliriz. Neden olmasın?

"Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık O'nu alt edemedi.'' William Shakespeare

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mete Kaldırım 2022-11-01 16:29:02

Tsk ederim

Avatar
2022-11-16 15:26:14

Hayati noktalara değinilmiş insanlara bişeyleri farkettirebilecek yazı teşekürler Sibel Hanım