Devletin yüzünü bürokrasi temsil eder. Bürokratlar yani devlet memurları, kamu kurumlarının en tepesinden hiyerarşik olarak en yeni işe başlayan memuruna kadar devleti temsil eder. Devlet bu insanları işe alırken belli şartlar sunar. Bu şartları taşıyanlar vatandaşa hizmet etmek adına o makamlarda yerini alır ve görevleri emekli oluncaya kadar sürer.

Devlet demek millet demektir. Yani her birey devlet memuru olamayacağına göre bu işe talip olanların işi de, o makamlara geldikten sonra milletin işini kolaylaştırmaktır.

Eski Türkiye ve yeni Türkiye ayrımını da tam olarak burada yapıldı. Yani eskiden devlet dairelerinde görev yapan kişiler (işini layıkıyla yapanları tenzih ediyorum), vatandaşı hor görmeler, itip kakmalar, bugün git yarın gel muhabbetleri bu ülkeyi epey yordu. Burada kimin ne yaptığını tek tek bildirecek değilim, hepimiz iyi kötü nasibimizi almışızdır bu hoş olamayan durumlardan. Yeni Türkiye bunu kabul edemediği için her bir bireyin ülke için ne kadar değerli olduğunu, bu zihniyette yol alanlara eğitimlerle kabul ettirdi. Çok şükür geldiğimiz noktada vatandaşın işinin çözülmesinde canla başla çalışan devlet memurlarımız çoğunlukta.

Gel gelelim bazıları var ki hala eski düzeni devam ettirme niyetinde. Makam sahibi olarak ben bilirimin derdinde. Önemli olan senin işinin aciliyeti değil, onun keyfi yerine gelirse iş görmesi.

 Geçen hafta maalesef böyle bir durum yaşadım ve içim acıdı.

Bir lise müdürünü ziyaret etmek istedim. Aksu’da sevdiğim ve değer verdiğim bir okul müdürü kendisini aradı, -“O da tamam yerimdeyim buyursun gelsin,” demiş. Gittim.  Kendisi öğretmenler odasında, öğretmenlerle sohbet halindeydi. Kendimi tanıttım, “Bir çay için hemen geliyorum” dedi. Tam iki saat bekledim. İki saat. “Benim işim var, sonra görüşelim” dese hiç sorun yok kalkar gelirim. Hiçbir açıklama yapmadan tam iki saat. Ben özel sektörde iş yapan bir insanım ve o iki saatin ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum. Benim iki saatim,  okul müdürünün hiç zamanı anlamına geliyor olmalı ki bu durumu normal karşıladı. Oysaki geleceğimizi emanet ediyoruz bu kişilere. 

Çünkü iyi ve idealist eğitimcilerin yetiştirdiği bireyler toplumu düzeltir, ülkeyi yüceltir, devleti güçlendirir ve tehlikelerden korur. İyi bir eğitimci olmak, yetiştirdiği bireylerin içindeki sınırsız gücü keşfetmelerini sağlamak ve onların içindeki dehayı uyandırmak anlamına geliyor. Eğitim; kişinin toplum kalkınmasının ve gelişmesinin olmazsa olmazıdır. Bununla beraber toplumun temelini oluşturur. Yaşanan dünya içerisinde toplumların varlığını sürdürmeleri ve kalkınmaları adına eğitimli insan gerekir. Eğitim; toplumlar için oldukça önemli bir ögedir. Eğitim ve eğitimcinin önemi bu kadar ortadayken, öte yandan sırf egosu tavan yapsın diye zaman hırsızlığı yapan bir eğitimcinin topluma vereceği ne olur. Kocaman bir hiç ve kocaman bir enkazdan başka bir şey olamaz.

Biz yorulduk, bıktık, usandık bu zihniyete sahip insanlardan. Bunlar yorulmadı. İş yapan, zamanı ve makamı doğru, yerinde ve görev olarak bilen devlet memurlarına saygımız sonsuz. Onların da işi bize düştüğü vakit ikiletmeden işlerini yaptığımızı bilirler. İş dünyasında yol alıyorsak, herkesin zamanının çok değerli olduğu bilinmeli. Ona göre hareket edilmeli diye düşünüyorum.

Anlatmak istediğim devletin çalışan ve öteleyen iki yüzü var. Vatandaşın işini ivedilikle çözenler de devletin yüzü, keyfe keder iş yapanlarda devletin yüzü. Biz devletimizin aydınlık ve çalışkan yüzünü görme taraftarıyız. Diyeceklerim bu kadar!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.