ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ
Değerli kardeşlerim sizleri en kalbi duygularımla
selamlıyorum. Bu vesile ile Nur Risalelerine, Kurana
ve İmana hizmetleri sebkat etmiş ve Üstad
Bediüzzaman hazretlerine talebe olma şerefine ulaşmış
olan büyük Alim Mehmet Kırkıncı Hocaefendiye,
aziz şehitlerimize ve bütün ahirete irtihal edenlere
Cenab-ı Hak’tan rahmetler diliyorum.
Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.
Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi,
haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet
yüzünden kuvvet kazanıyorlar.
Evet, kuvvet hakta ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu
hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu
dâvâyı ispat eder ve kendi kendine delil olur. Çünkü,
yirmi seneden fazla kendi memleketimde
veİstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye
mukabil, burada, yedi sekiz senede yüz derece fazla
edildi. Halbuki, kendi memleketimde veİstanbul’da,
burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin
derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız,
kimsesiz, garip, yarım ümmî; insafsız memurların
tarassudat ve tazyikatları altında, yedi sekiz sene
sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hizmetten
fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki
ihlâstan geldiğine kat’iyen şüphem kalmadı.Hem
itiraf ediyorum ki, samimî ihlâsınızla, şan ve şeref perdesi
altında nefsimi okşayan riyâdan beni bir derece
kurtardınız. İnşaallah tamihlâsa muvaffak olursunuz,
beni de tam ihlâsa sokarsınız.
Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle
ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika kerameti
gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar.
Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen
alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri
ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek buihlâsı kırsanız,
onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’adaki şefkat
tokatlarını tahattur ediniz.
Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda
üstad bulmak isterseniz, مِْهِسُفْنَا ىٰلَع نَوُرِثْؤُيَو
sırrıyla ihlâs-ı tâmmı kazanınız. Kardeşlerinizin nefislerini
nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hattâ
menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde
tercih ediniz.
Hattâ, en lâtif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi
muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en mâsumâne,
zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık
gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması
hoşunuza gitsin.
Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben
söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah
ve zarar yoktur; fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa
zarar gelebilir.
Paylaş