Aksu’nun siyasi yaşamında uzun yıllar adından söz ettiren ve Çalkaya’da iki dönem belediye başkanlığı yapan Süleyman Yılmaz, Ak Parti’den Belediye Başkanı aday adayı olarak yine arenaya çıktı. Güney Haberci Aksu Gazetesi olarak, konuğu olduğumuz Süleyman Yılmaz’la geçmişten bugüne bir yolculuk yaptık ve dobra dobra bir söyleşi gerçekleştirdik. Dedesi Süleyman Onbaşı’dan başlayan yaşam öyküsünde, kitaplara sığmayacak kadar anılar biriktiren Yılmaz, bunların bir bölümünü bizlerle paylaştı, biz de okurlarımız için kaleme aldık.
Süleyman Dede’nin kışlağı Dedesi Süleyman Onbaşı’nın Kurtuluş Savaşı yıllarında İsmet İnönü’nün en yakınındaki askerlerden biri olduğunu ve onun adını taşımaktan gurur duyduğunu vurgulayan Süleyman Yılmaz, Genel Yayın Yönetmenimiz Ergin Çevik ve Haber Müdürümüz Hilal Kara’yı, dedesinin kışlak olarak kullandığı Ambar mevkiinde konuk etti. Yılmaz’ın dilinden öncelikle bu kışlağın ilginç öyküsünü dinledik:
“Kurşunlu’nun Ambar mevkii, her yönüyle bir doğa cennetidir. Bu bölgeye bizim Yörükler yerleşmiş. Dedem burada çadır kurar ve kış mevsimini geçirirmiş.Yazın da yaylaya çıkarmış. Buraya eşkıya gelmiş. Dedem bunlara davar kesmiş, kavurma yapmış. Eşkıyalar yemekten sonra giderlerken, dedemin çok sevdiği atını da götürmüşler. Eşkıyanın başı, çadırın önünde eğerli olarak bağlı olan dedemin atına binip gitmiş. Buna çok üzülen dedem, çadıra girmiş ve atının diğer eğerine yaslanıp ağlamış. Bunu gören büyük ebem Ümmüşen Hanım, ‘Onbaşı neden üzülüyorsun, ben sana yaylaya çıktığımızda yeni bir at alırım’ demiş. Kese ninemde dururmuş, dedem yanında kese taşımazmış. Dedem yanına parayı almış Taşkent Yaylası’na çıkmış. Eşkıyanın götürdüğü atını satın aldığı adamı bulmuş. Ancak o adamda satılacak at kalmamış ve dedeme güzel bir at bulabileceği kişinin kaldığı yaylanın yerini tarif etmiş. Dedem, ‘Emmi ben bilemem hangi atın iyi olduğunu’ dediğinde, o adamdan çok güzel bir nasihat almış. Adam, ‘Sen atı alacağın öğreği bul. Orada sana koşan kısrağı al. O at iyidir’ demiş. İşte oradan bir laf günümüze ulaşır; ‘Öğreğini takip etmeyen kısrak muteber değildir’ diye.
Dedesinin yurdunu nasıl buldu? Rahmetli babası ile 1985 yılında bu bölgede dolaşırken, babasının kendisine ‘Oğlum bak buralarda bizim yurdumuz vardı’ dediğini anlatan Süleyman Yılmaz, böylece kendisinin bir arayışa girdiğini ve dedesinin uzun yıllar önceki yurdunu bulduğunu şöyle dile getirdi:
“Dedemin yurdunun daha sonra sahibi olan adamı buldum. Çamköy’deki 20 dönüm arazimle takas ettim, üzerine biraz da para verdim. Böylece dedemin kışlağını aldım. Burasının anısı öyle. Ben doğayla iç içe olmayı ve yaylaya gitmeyi çok severim. Yayladaki ardıç ağaçlarından develeri göremezdiniz. O kadar yeşildi yani. Sonraki yıllarda o ağaçları köylüler hep kesti. Dağlar çıplak kaldı. Eski Sağlık Bakanlarından Osman Durmuş’la da çıktık yaylaya. Kendisine, yayladaki taşların, ağaçların hepsiyle konuştuğumu, çocukluğumun yaylalarda geçtiğini söyledim. Çok ilgisini çekti anlattıklarım. ‘En önemlisi de, 14 yaşında genç bir çocukken, hayatımda ilk defa bir kızın elini yaylada tuttum. Titrediğimi hatırlarım. Bu dağlar bizim bütün hayatımızın öyküsünü saklar’ dedim Sayın Bakan’a. Bu söylediklerimin ardından, bizimle yayla gezisine katılan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı “Süleyman Başkan çok doğru söylüyor” dedi, Bakan Osman Durmuş da bana hak verdi. O yaylanın yolunu da 1993’te ben yaptım, sonradan herkes sahiplendi.
Darbelerin tokadını çok yedim Çocukluk yıllarına geri dönen ve 27 Mayıs İhtilali’nin ardından, ilkokul öğrencisi olarak yaşadığı bir olayı hiç unutamadığını dile getiren Süleyman Yılmaz, öğretmenin sorduğu “Ordunun idareye el koymasına ne denir?” sorusundan sonraki gelişmeleri şöyle anlattı: “Öğretmen beni tahtaya kaldırdı ve soruyu yineledi. Ben cevap veremedim. Çadırda yaşayan bir ailenin çocuğuydum. Nereden bilirdim ihtilali, darbeleri. Okul Müdürü’nün çocuğu da bizim sınıfımızda öğrenciydi. Parmak kaldırıp soruyu yanıtladı ve “İhtilal denir öğretmenim” dedi. Bunun üzerine öğretmen bu arkadaşı çağırdı ve bana bir tokat vurmasını istedi. Çocuk yavaşça yanağıma bir tokat vurdu. Öfkelenen öğretmen beni yakamdan tutup şiddetli bir tokat yapıştırdı. Yere düştüm, kaldırıp bir tokat daha vurdu. Sonra gidip sırama oturdum. Bunu ‘Darbenin Tokadı’ olarak hiç unutamadım. Siyasi yaşamımda karşılaştığım askeri darbelerin tokatlarını düşünürken, çocukluk yıllarımdaki o ilk tokadı hatırlarım daima. 12 Eylül 1980’de ve 28 Şubat’ta o tokadı yine yedik.” Yılmadığını ve Aksu’ya yapılacak güzel hizmetler için yola devam ettiğini ifade eden Süleyman Yılmaz, “Şükür bugünümüze” dedi.
SÜLEYMAN DEDE’NİN ATATÜRK’LE DOSTLUĞU Dedem Süleyman Onbaşı, İsmet Paşa’nın yakın askeriydi. Bu özelliğinden dolayı yüksek komutanlar kendisini iyi tanırdı. Atatürk’le de iyi tanışırlardı. 1930’lu yıllarda Atatürk Antalya’ya geldiğinde, şehirde yaşayanlarla görüşürken, dedemle de oturup sohbet etmiş. Zeybeğin Ali Ağa, Geyikbayırı’ndan Osman Ağa ve Süleyman Onbaşı gibi isimlere haber gitmiş. Şu tarihte Mustafa Kemal Antalya’ya gelecek, karşılamaya katılın diye. Limanda Atatürk’ü karşılamışlar. Mursi isminde biri varmış, limandan çiftliğine kadar Atatürk için halı sermiş. Atatürk hal hatır sormadan sonra, Zeybeğin Ali Ağa’ya ve diğerlerine nereye yerleştiklerini soruyor. Hepsi cevap veriyor. Dedeme sıra gelince Atatürk soruyor, “Süleyman Onbaşı sen nereye yerleştin?” diye. Dedem henüz bir yere yerleşemediğini söylüyor. Atatürk, şimdiki TİGEM’in çiftliğinin bulunduğu araziden dedeme 300 dönüm yer yazılmasını emrediyor. Dedem, “Burası sıcak memleket duramam” deyince, bu kez de “Onbaşıya Konya Ovası’ndan 600 dönüm yazın” diye yeni bir emir vermiş Dahiliye Nazırı’na. Dedem, “Paşam orası da soğuk memleket” demiş bu sefer de. Atatürk o zaman, “Onbaşı sen yerini bulunca bana haber ver” demiş. Tabii dedem, hiçbir zaman Atatürk’e haber gönderip “Burasını buldum” dememiş.
BİLMEDEN SÖYLEDİ ‘BİLEYDİ’ SÖYLEMEZDİ Atatürk Antalya’ya geldiğinde, kendisini karşılayanlara çeşitli sorular sormuş. Onlar arasında yer alan Mursi’ye dönüp, “Senin çiftliğine askerler gelse ne kadar süreyle bakarsın?” demiş. Ondan, “En az 3-4 ay bakarım” şeklinde bir cevap beklemiş. Fakat Mursi, “3 gün bakarım” diye karşılılık vermiş. Atatürk bu yanıt üzerine sinirlenmiş ve kendisine ikram edilen kahveyi içmemiş. Onun çiftlikten çıkıp gittiğini görenler, etrafını çevirmişler, “Bilmeden söyledi Paşam, bileydi söylemezdi” diye Atatürk’ün öfkesini yatıştırmak istemişler. Bileydi Ailesi’nin soyadı işte bu ‘Bileydi’den geliyor.
13500 KİŞİYE TAPU VERDİM 1340 KİŞİ İŞE YERLEŞTİRDİM
Rahmetli babam, 1990’lı yıllarda çok rahatsızlandı, Alzheimer hastalığına yakalandı. Belediye Başkanlığı için seçime gireceğimi duyunca, bir gün çıkıp benim evime geldi. Kolumdan tutup, “Oğlum senin için büyük adam olacak diyorlar, öyle bir şey mi var?” diye sordu. Ben de belediye başkanı olmak için seçime gireceğimi söyledim. Çok üzüldü, “Olma oğlum, bak Menderes büyük adam oldu, onu astılar” dedi. Babam o zamanlar çok hastaydı, aklı ermiyordu, ancak nasıl olmuşsa olmuş, aklına Adnan Menderes gelmiş. Politikanın merdivenlerinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmak istedi bana. Başıma gelen her olumsuz olayda, babamın o günkü hali gözlerimin önüne gelir. 1994-1999, 1999-2004 dönemlerinde belediye başkanlıklarım oldu. Aksu’nun her köşesindeki camilerde, okullarda ve diğer eserlerde benim de bir taşım mutlaka vardır. Ak Parti teveccüh gösterip adaylık görevini bana verirse, Belediye Başkanlığı’nı aslanlar gibi kazanırım. Diğer aday adayı arkadaşlarımı kesinlikle küçümsemiyorum. Onlar da pırıl pırıl insanlar. Ancak benim büyük hizmetlerim oldu. 13 bin 500 tapu verdim. Benden önce veren olmamış bunu. Benden sonra da veren olmadı. 1700 çocuk sünnet ettirdim. Kamu kurum ve kuruluşlarına 1340 kişiyi yerleştirdim. Vatandaş oy kullanırken bunları düşünür.
Siyasetin ağır abisi: SÜLEYMAN YILMAZ
Siyasetin ağır abisi: SÜLEYMAN YILMAZ
Güney Haberci - Antalya'nın Bir Numaralı Haber Portalı Güney Haberci - Antalya'nın Bir Numaralı Haber Portalı
SİYASET
İlçemizin siyasi yaşamında çok tanınmış bir isim olan eski Belediye Başkanı Süleyman Yılmaz, “Tarlayı on yıldır nadasa bıraktım ve şimdi geri dönüyorum. Aksu’nun dört bir yanındaki camilerde, okullarda ve diğer eserlerde benim bir taşım mutlaka vardır. Aksulu bunun değerini iyi bilir ve karşılığını sandıkta verir” dedi.
Paylaş: