Her geçen gün güzel ülkemin güzel şehri Antalya’da farklı konuşmalar ve çok farklı davranışlar sergileyenleri duyuyorum, görüyorum ve bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle Aksu’dan başlamak istiyorum. Geçtiğimiz hafta Aksu Girişimci İş Adamları Derneği’nin AKGİAD) bir toplantısına katıldık. Kişiler kendilerini tanıtırken “çakma Aksulu’yum”, “öz Aksulu’yum” ve “Aksu’nun çocuğuyum” gibi terimler kullandılar.

Hepsi Aksu’da iş yapmasına rağmen başına bir şey eklemeden “Aksulu’yum” deme ihtiyacı hissedenler pek sayılıydı. “çakma Aksulu’yum” diyenlerin nereli olduğu sorulduğunda, Aksu’ya çok yakın ilçelerde doğmuş kişiler olduklarını öğrenmiş olduk. Bu hepimizi rahatlattı, inanın bir an Kanadalıyım diyecekler diye düşünmedim değil. Şaka tabiki.

Sizi bilmiyorum ama aynı topraklarda yaşıyorsak ve hepimizin kimliğinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazıyorsa, hangi şehirli, hangi ilçeli, hangi mahalleli olduğumuzun, önemi var mı? Neden hala bir kimlik arayışı içerisindeyiz bilemedim.

Çok eski değil 91 yıllık ülkeyiz, daha ilk yüz yılımızı yaşamış ve kutlamış değiliz. 91 yıl önce bu topraklar “çakmalarla, özlerle, haslarla” değil sen, ben, oralı, buralı ayırımı yapılarak kurtarılmadı.

Doğudaki, batıdakinin, kuzeydeki güneydekinin imdadına koştu, kişiler değil sınırlar için. Vatan bir bütündü, asla bölünemezdi. Yine de bölünmemeli, bu yerli, bu yabancı, düşüncelerini zihnimizden silip atabilmeliyiz.

Çocuklarımızı “Antalya’nın öz evladı, Erzurum’un öz çocuğu” yerine “vatan evladı” olarak yetiştirebilmeliyiz.

Kim ne düşünür bilemiyorum ama bölünerek birleşme, bölünerek güçlenme olmayacağı kanaatindeyim.

Bu durum siyaset dünyasında da çok fazla, eğer siz bulunduğunuz memlekette doğup büyümemişseniz orada söz sahibi olma hakkına çok fazla sahip olamayabiliyorsunuz. “Dışardan biri ne bilsin benim memleketimin halini” diyerek kesip atıyoruz, o kişinin aynı memleketli olması mı önemli yoksa başarılı olacağımı? Cevap hep aynı, “bizden olsun, isterse taş üstüne taş koymasın.” Peki öyle olsun ne diyelim.

Yine son zamanların bir başka akımı çeşitli partilerde görev alan kişilerin AK Partiye geçişleri. Neden geçiş yaptıklarını okuduğunuz zaman hepsinin ortak derdi; “partilerinde aradıklarını bulamadıklarını, parti il başkanlarının veya ilçe başkanlarının yeteri kadar başarılı olamadıklarını, gelecek vadetmediklerini, ülke için faydalı olamayacaklarını” gibi uzun serzeniş cümleleri ile karşılaşabiliyorsunuz.

Kırılganlıklarını anlıyorum, kendilerince haklı sebepleri de olabilir ama en azından uzun yıllar siyaseti öğrendikleri partilerine karşı, vefa borçlarının da bir çırpıda silinmemesi ve karalanmaması gerektiğini düşünüyorum. Ben artık bulunduğum partiyi başarılı bulmuyorum demek, yıllarca siyaset yaptığı partiye kendisinin de bir şey veremediği, çok da başarılı olmadığı sonucu ortaya çıkmaz mı?

Verdiği hizmetlerden dolayı, siyaseti o çatı altında öğrendiğini, bilgi birikimini mevcut partisi sayesinde sahip olduğunu, bunun sonucu başka kapıların kendisine açıldığını bilmek, teşekkür edip ayrılmak bu kadar güç mü gerçekten? Biz, rol model büyükler, bu tür davranışlarımız ile gençlere nasıl örnek olabiliriz, bilemiyorum. 


Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

PİR SULTAN ABDAL
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.