Bilindiği üzere ilk olarak 2019 Aralık Ayı’nda Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve o günden bugüne dünyayı etkisi altına alan corona virüs belasıyla karşı karşıyayız. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’da ülkemizde ki ilk vakanın 11 Mart 2020 yılında tespit edildiğini açıklamıştı.

Hele ki ülkemizde, o ilk vakanın açıklandığı günden başlayan ve aylarca süren TV programlarındaki tartışmaları sormayın gitsin. Şahsen bende, 2 ay boyunca gecenin geç vakitlerine kadar koca koca uzman adamların, katıldığı programlarda ki tartışmaları izledim. Reklam aralarını bile boşa geçirmeme adına, daha fazla bilgi sahibi olmak için, başka kanallarda ki Covit 19 tartışmalarına geçiş yaptım. Her tarafım bir paronaya haline döndü. Psikolojim bozuldu.

Kimisi virüsün havada asılı kaldığı ve 3 metreye kadar bulaş riskinin olduğunu dile getirirken, kimisi de hızını alamayarak bulaş riski mesafesini 6 metreye çıkardığı oldu. Maske yararlı mı, zararlı mı tartışmaları da cabası. Hele ki birçok ülkede yolda yürüyen bireylerin düşüp ölmeleri. O görüntüler ısıtıp ısıtıp önümüze getirildi. Her an, her dakika ölüm pompalandı. Coronaya yakalananlar, adeta bir vebalı olarak lanse edildi. 

Bir uzmanın dediğine, diğer bir uzman şiddetle karşı çıktı. Hatta çocuk gibi bir birine küsüp darılanlar oldu. Hangisinin dediğine inanacağımızı şaşırdık. Eve girerken ayrı bir panik havası, çıkarken apayrı bir panik havası. Tüm bunlar yetmemizmiş gibi,  her yanımızı kolonyalar ve dezenfektelerle yıkar olduk. Eve ve iş yerine girerken, odaların her tarafından, temizlik adına ortaya çıkan kimyasal kokular. Yani virüs hastalığına yakalanmadan hasta olduk. Bu ruh hali toplumun her kesiminde yaşanır oldu.

Allah’tan ki 2 ay sonrası kendimi bir şekilde bu tartışma programlarından sıyırdım. Bakış açımı değiştirmeme neden olan olay ise, yeğenimin eşiyle beraber coronaya yakalanmaları. Etrafımda buna benzer birçok kişi hastalığa yakalandı. Ne yalan söyleyeyim, ilk etapta etrafımda bu hastalığa yakalananları, bende birer vebalı olarak gördüm. Sonrası 15 gün boyunca evde kendilerini karantinaya almaları sonucu, bu hastalıktan kurtuldular. Hayat onlar içinde normale döndü.

Bundan sonra, bu tür uzmanların katıldığı hiçbir TV programını izlemedim. İzlediğim tek şey şey vardı, o da survivor. Ada hayatında ilkel şartlarda yaşamını sürdüren yarışmacılar. Kimi yarışmada, yarışmacılar çamurla cebelleşirken, kimi yarışmada da her kesin girdiği havuzda yüzen yarışmacılar. O programda buna benzer birçok sahne. Ortada hiçbir hijyen yok. Bunları izledikçe bozulan psikolojim, bir nebzede olsa yerine geldi.  Hele ki, yarışmanın finali. Binlerce kişinin katılımıyla İstanbul’da düzenlenen final gecesinde, hiçbir sosyal mesafe yok. İnsanlar iç içe, koyu sohbetler ve kişilerin bir biriyle sarılmaları da cabası. O dönem hala virüsün havada asılı kaldığı ve 3 ile 6 metre arası bulaş riski tartışmaları sıcaklığını korumasına rağmen, bu manzaraya kimsenin ses çıkarmaması, ayrıca hayret edilecek bir olay.  

Bu yarışmanın üzerinden neredeyse bir sene geçti. Yine ekranlarda bir survivor klasiği var ve aynı sahneler yine ortada. Tüm buna rağmen hala ekranlarda zaman zaman virüs ile ilgili uzmanların korkutucu açıklamaları. İspanya da, İtalya’da ve Cin’de yolda yürürken ölen hiç kimse yok. Bizler dönem dönem kısmi kapanma sürecinden geçtik. Birçok yasaklarla karşı karşıya kaldık. 17 günlük tam kapanma sürecini geride bıraktık. Esnaf kan ağlıyor. Sosyal patlama neredeyse kapıda. Çoğu kişinin psikolojisi bozuk. Ama bizim koca koca uzmanlar hala felaket tellallığı peşinde. Hele ki Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceylan’ın insan aklıyla dalga geçercesine yaptığı açıklamalar.

Ceylan, vaka sayılarındaki azalmaların alınan tedbirlerle alakası olmadığını söyleyerek, "Şu anki azalma; hiç aşı yapmayan, doğru dürüst tedbir almayan ülkelerde de var. Bu paralel bir şekilde bütün ülkeleri etkileyen bir süreçtir" açıklamalarında bulunuyor.

Buna söylenecek tek şey var, o da “pes doğrusu”

Ceylan Hoca’yı toplumun büyük çoğunluğu geçen yılın Mart Ayı’nda TV ekranlarında çıktığı tartışma programlarından tanır. Aylık gelirinin ne olduğunu bilmem, ama bildiğim tek şey var, çocuklarının Amerika’da yaşadığı. Yani tuzu kurulardan. Ama Ceylan Hoca şunun bilmeli ki; toplum hem ekonomik anlamda, hem de ruhsal anlamda bir sosyal patlamanın eşiğinde. Ülkenin ekonomisin de bu anlamda tehlike çanları çalmakta. Milleti huzursuz edecek açıklamalar yapacağına, uzmanlık alanını kullanarak, çözüm önerileri üretmeli. Elin bilim adamları aşı geliştirirken, bizimkiler ise Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ün ellerine verdiği ezberlettirilmiş metinleri okuyarak, felaket tellallığı dışında bir şey yapmıyor.

Kaldı ki en devasız hastalıkta bile, uzmanlar insan psikolojisinin düzgün olmasının çok önemli tedavi kaynağı olduğunu ifade ederken, bu psikolojiyi bozacak felaket tellallığı açıklamalarının topluma ne tür yararı olur.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.