Merkezde kendiniz olduğunu hayal edin. Hayatınızdaki roller de bu irili ufaklı, küçük büyük, uzak yakın ve değişken küreler olsun .Bu roller hayatımızın çeşitli zamanlarında büyür, uzaklaşır, küçülür, hayatımızda kapladıkları alan değişir ve sayısı sandığımızdan fazladır.İlişki rollerimiz, annelik, babalık, çocukluk, teyzelik, yeğen olma vb. Uğraşlarımıza yönelik rollerimiz, çalışan rolümüz, sosyal rollerimiz … Bu kadar rol varken bir role sıkışmak yıpratıcı ve tüketici olur ya da tüm rolleri tek bir rol üzerinden yaşamak hayatı zorlaştırır. Mesela öğretmenseniz her yerde öğretmen olmayın, çocuğunuza anne, arkadaşınıza arkadaş, eşinize eş, ebeveyninize evlat .. Ve unutmayın bazı roller hayatınızdan silinebildiği gibi yenileri de gelebilir.Ya da hayatın gidişatı bazı rolleri öne çıkarabilir.Örneğin çocuk sahibi olursanız özellikle birkaç ay annelik ve babalığa dair roller öne çıkabilir.Bu hayatınızdan bir kayıp değildir.Bu roller arasında gidip gelirken çok fazla düşünüyor ama çok az hissediyoruzdur belki. Hislerinize güvenin ve siz hangi rolde olmak istiyorsanız o rolü yaşayın. Yaşayarak, hissederek, mutluluk duyarak .. Çünkü yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir, yanlış yapabilirsiniz; ama yanlış hissedemezsiniz.Yaşanan olaylar unutulur fakat hisler asla unutulmaz.Hislerinize inanın çünkü inandığınız şeyin peşinden giderseniz bedelini ödemek de külfet olmaz.O yüzden inandığınız neyse kaygıları bırakın, devam edin.Bu yolda , sizi hislerinize götüren yolda iyi-kötü bir şeylerle karşılaşacaksınızdır.Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir.Karşınıza çıkan olay,kişi  sizin izninizle hayatınıza girmişlerdir.Ama isterseniz de vedalaşırsınız.Vedalaşmak yada hayatınıza birini almak hayatınızı değiştirmek değildir. Hayatınızı olması istediğiniz şeylerle birleştirmektir. 





Farkındalığımız yükseldikçe, durumları ve ilişkileri yaşarken, kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız. Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız. Düğmelerimize en fazla basan insanlar, en iyi öğretmenlerimizdir. O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz. Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları tekrar takrar yaşamaya devam ederiz.

Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz. Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz. Yüksek farkındalık içinde kalın, yaşanılan durumdan etkilenmeden, arkanıza bakmadan yolunuza devam edin.Hayal kuran insanlar düşledikleri şey olmayınca hayal kırıklığı gibi yıkıcı bir duygu yaşamazlar.Üzülürler ama yollarına devam ederler.’Beklentili’ bir modda hayal kuran insanlar ise çok sık hayal kırıklığı yaşarlar çünkü ilk gruptan farklı olarak esneyemezler.

İnsan aklının içgüdüler karşısında çaresiz olduğunu iddia edebilirsiniz.Hatta bu iddianızda haklı bile olabilirsiniz.Ancak bu çaresizlikte bir tuhaflık olduğunu kabul etmeniz gerekir.Öyle ki, her ne kadar kulağa hoş gelse de, aklın sesi kendine bir söz hakkı elde etmeyene dek hiç susmayacak ve sayısız ret cevabı yedikten sonra nihayet başarılı olup amacına ulaşacaktır.. Kesin olarak bildiğim tek şey, insanın değer yargılarının mutlu olma arzusundan geldiğidir.İşte bu yüzden de, değer yargıları dediğimiz şey, aslında kişinin kendi yanılsamalarını çeşitli argümanlarla destekleme çabasıdır.

Geçmişimizde, o zaman farkında olmadığımız ama bizde iz bırakan ögelerin taşıyıcılarıyla daha fazla ilişki içine girmeye çalışıyoruz.Dolayısıyla daha önce deneyimlediğimiz iyi duyguların devamını kovalamaya çalışıyoruz. Eksik ve mutsuz olmaya neden olan yönlerimizi aynı tip olaylarla tamir etmeye çalışıyoruz. Çünkü aynılığı arıyoruz.Aslında bilinç dışında ya da sezgisel olarak neyi aradığımızı biliyoruz. Bu ihtiyacımızı karşılamak için ilişkiler içinde kalıyoruz.

Hayatta yaşadığımız ilişki zorlantıları da geçmiş yaşantılarımızdan kaynaklıdır.Çünkü geçmişteki bir evreyi sağlıklı tamamlamadan bir sonraki evreye gelen insan , en küçük bir problemde geçmişe regrese olur ve o tamamlayamadığı evrede kalır.Sonuç olarak da genelde sağlıksız ilişkiler kurar. Oysa tedavinin de yeniden sevmenin de ilk şartı aynıdır . İnsan önce yarasını kabul etmeli . Mutsuzluktan bahsetmek istiyorum dikey ve yatay mutsuzluktan.Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun.

Narsistlerin mükemmel olduklarının sürekli teyit edilmesine duydukları ihtiyaç; kendilerini savunma kullanma düzeylerinin bir sonucudur.Çünkü kendiliği sevmesi için kendiliği kabul etmekten çok mükemmelleştirmesi gerektiği düşüncesi, özsaygı çabasını bozar ve engeller.Çünkü diyor Freud; bazı kişiler bir yakın ilişkiden ötekine koşturur halde, idealizasyon ve hayal kırıklığı sırasıyla tekrarlanan bir döngüdedir.Güncel sevgilinin bir insan olduğu ortaya çıktığı her defasında onu yeni bir modelle değiştirir gibi yeni bir sevgili bularak geçirirler.Akıllarında kurdukları muhteşem kalıplara kimseyi oturtamazlar.Aynılığı bulan farklılık arıyorum der, farklılığı bulan aynılık ister.

Yani  biz seçiyoruz. İnsanları, mekanları, ifadeleri, bakışları, gülüşleri, renkleri, kokuları... Seçiyoruz. Sonrasında büyük pişmanlıklarla birlikte içine düştüğünüz duygusal hapishanenin günlerce aylarca yıllarca farkına varamıyoruz. Çözüm mü ; size iyi gelen insanları bulun ve bırakmayın ..
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Uff 2020-10-21 16:56:34