Bu durumu duvarları camdan yapılmış bir evde oturmaya benzetebilirsiniz. Bu evde olan ve yaşanan her şey dışarıdan görülebilmekte, dışardakiler rahatlıkla eve girip müdahale edebilmekte ve sonra istedikleri zaman dışarı çıkabilmektedirler. Dolayısıyla cam gibi saydam olan bu evin duvarları cam gibi kırılgandır da, en ufak bir sarsıntıda zangır zangır titremeye başlar. Her sarsıntıda, sarsıntıyı yaratan olay veya müdahale hakkında konuşulur, tartışılır, bir orta yol bulunur. Ama kimse, “Bizim evimizde olan bir şeye, bizim evimizde olmayan birisi neden müdahil oluyor ki?” sorusunu sormaz.

Evlenecek olan çiftin düğün hazırlıklarından, eşya seçiminden başlayan ve bazen uzun yıllar boyunca evliliklerini etkileyen üçüncü kişilerin yönlendirmeleri ve ilişkiye dahil olmalarıyla başlar bu durum. Geniş aileden çekirdek aileye geçme sürecini henüz tamamlayamamış olan Türk toplumunda bu sürecin sancısı evlilik sorunları olarak karşımıza çıkar.

Yeni kurulan, aşkla kurulan, hesapsızca kurulan birlikteliğin gerçek bir aile olmasını istiyorsak, ihtiyacımız olan tek şey sınırlar olmalı. Karı kocalık rollerini kabul eden bu iki kişi sınırlarını kendileri koymalı. Kararlı ve iradeli çizilen sınırlara üçüncü bir kişi müdahale etmeyecektir.

Aşkla başlayan bu ilişki, imzayı attıktan sonra evlilik sürecini nasıl sürdürmeli, evlilik aşkı öldürür mü sorusunun cevabını beklediğinizi hissediyorum. Evet, evlilik aşkı öldürür. Ama hangi durumlarda ? Eğer evlilik sizin için düzensiz hayatınızdan düzene geçeceğiniz dönemse öldürür. Ya da sorumsuzluğunuzu evlilikle geride bırakacağınızı düşünüyorsanız; evlilikle birlikte çok sevdiğiniz şeylerden vazgeçmeyi göze alıyorsanız ve bunu doğal karşılıyorsanız öldürür. Evliliği bir kurallar bütünü olarak kodlamışsanız ve kurallarına göre oynamayı takıntılı biçimde istiyorsanız ve karşınızdakine de bu kuralları dayatıyorsanız aşkı öldürür evlilik. Cinsiyetinizi, cinsiyet rolleri üzerinden yaşıyorsanız, maalesef yine evlilik aşkı öldürür.

Aşk ölmesin istiyorsanız…. İlk olarak ne için evlendiğinizi iyi anlamanız gerekiyor. Karşı tarafın yaralarınızı sarmasını mı istiyorsunuz, bekarlıktaki düzensiz hayatınızdan uzaklaşmak mı istiyorsunuz, birilerinin size bakım vermesini mi istiyorsunuz, zayıf kalan yönlerinizi başkaları üzerinden güçlendirmek mi istiyorsunuz? Aşık olurken bunların farkında olmayabilirsiniz; zira, bunun farkına varmak için kendinizin farkında olmanız gerekir öncelikle. Birlikte vakit geçirmekten zevk alan, birbirine saygı ve sevgi duyan, birbirine güvenen, birbirini fiziksel ve ruhsal olarak arzulayan iki insanın birlikteliğinden daha anlamlı ne olabilir ki?

Evlilikle birlikte atanan kadın-erkek rolleri ve bunların kavramsallaştırılması da aşk için öldürücü bir tutumdur. Rol atamak ve rolleri kavramsallaştırmak sadece evlilikte değil, evlilik öncesi ilişkide de tehlikeli durumlardandır. Bu kavramsallaşma, yani kadın ve erkeğin ev içindeki görevlerini, ev dışındaki davranış ve tutumlarını belirleme ihtiyacı, büyük oranda evlilik ilişkisinin sahiplik ilişkisi olarak algılanmasından ve bireylerin birbiri için yaşaması gerektiği beklentisinden doğmaktadır.

Erkek, daha önce giderilen ihtiyaçlarının karısı tarafından; kadın da daha önce babası tarafından giderilen ihtiyaçlarının kocası tarafından karşılanmasını bekleyip, birbirine görev ataması yaparsa, ilişki, duygulardan uzaklaşıp daha çok maddesel bir olgunun yürütülmesi zorunluluğuyla devam eder.

Türkiye şartlarını da ele alınca kadınlara sormak istiyorum; kocasının annesi olan var mı aranızda? Peki, ilişkinizden doyum alabiliyor musunuz? Çocuğuymuş gibi eşinin peşinden koşan, gece eşi geç saate kadar film izleyince kumandayla televizyonu kapatıp yatması gerektiğini söyleyen, her sabah onu uyandıran, kahvaltıyı hep kendi hazırlayan ve eşinin ne zaman nereye gitmesi gerektiğinden, nerde ne giymesi gerektiğine kadar rol üstlenen kadın, bir süre sonra eşi üstünde baskı kurmaya

çalışacak ve aynı ilgiyi kocasından göremeyince tırnaklarını çıkaracak ve sorun yaratacaktır. Karşılıklı ve sağlıklı bir doyuma ulaşan ilişki yıpratmaz.

Evli olmak hayatınızı bir başka bekarın hayatıyla birleştirip bambaşka bir dünyaya tutunmak değil, tam tersine, her iki bireyin de bireyselliklerini koruyarak hayatlarını birleştirmeleridir.

Farklı insanlar olarak görmeyin birbirinizi, aynı amaç için savaşan neferler olun.

Gerek yok bilmeye, kimin ne kadar para kazandığını; ortak cüzdandan gerektiği kadar alın…

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstündeki telefon; “Kim bu saatte arayan karşı cins?” diye sorgulamayın hatta.

İlişkilerde saygı vazodur, sevgi ise çiçeklerdir. Çiçekler artar, azalır, değişir; fakat vazo kırılırsa, hiçbir çiçeğin önemi kalmaz… Sevginin en büyük dostudur ‘güven’… Ve güvenin ardında saklanan bir ‘saygı’ olmalıdır daima.

En uzun kavganız yatma saatine kadar sürsün. Küs uyanmayın asla. Kırsanız da zaman zaman birbirinizi, kin tutmayın asla…

Oyunun kurallarını siz koyun. Oynanan oyun sizin ve başrolde siz varsınız. Asla ikinci birinin başrol olmasına müsaade etmeyin.

Sizi olduğunuz gibi kabul eden, varoluşsal özelliklerinizi destekleyen, bireyselliğinize saygı duyan, size güvenen, güvendiğiniz, en iyi arkadaşınız olabilecek birine aşık olmanız ve onunla hayatlarınızı birleştirmeniz dileğiyle… 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.