43 yılı seramiğe adanmış bir hayat

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunu 43 yıllık seramik sanatçısı, Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) eski Yönetim Kurulu Başkanı Tufan Dağıstanlı, eşi Leyla Dağıstanlı ile birlikte çalıştığı atölyelerindeki sohbette Antalya'daki sanat yaşamından AKSAV'a, turizmden EXPO'dan hayata dair pek çok soruyu içtenlikle yanıtladı.

29 Nisan 2016 Cuma 12:56
43 yılı seramiğe adanmış bir hayat

64 yaşındaki Tufan Dağıstanlı Antalyalı bir sanatçı olarak AKSAV'da görev almanın kendisi için gurur olduğunu söylerken vakfa sahip çıkılmamasından da üzüntü duyduğunu söyledi. Dağıstanlı halen bir adresi bile olmayan vakfın borçları nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin mağdur olduğunu, emekli maaşlarının üçte birinin bu borçlar yüzünden kesildiğini kaydetti.

TÜRKİYE'de sanatçı olmanın güzel yanları olduğu gibi sanatçı tarafından rahatsız olunan yönlerinin de çok fazla olduğunu belirten Tufan Dağıstanlı bunun en temel nedenini toplum altyapısında sanat eğitimi olmaması olarak açıkladı. Toplumun sanattan çok 'zanaat' ile ilgilendiğini vurgulayan Dağıstanlı, “Zanaatın ileri safhalara yükselip sanata dönüşmesi için sanatla arasında iyi bir diyalog olması lazım" diyor. İslam dininin temelden itibaren resim ve heykeli günah diyerek yasakladığına dikkati çeken Dağıstanlı, “Oysa Allah'ın insana vermiş olduğu sanat içgüdüsü var. Bu insan kendini nasıl boşaltacak? O zaman sadece çiçek yapmaya, resim olarak en maksimum minyatür yaparak hikayeleri anlatmaya başlamış insanlar. Bu yasak resim sanatını sadece süsleme boyutunda götürmüş. Sanatçı tüm gücüyle yaprağı stilize etmeye, kendi yaprağını, çiçeğini üretmeye çalışmış. Çiçeği ve yaprağı kombine edip yazıyla süslemiş. Bunu üç boyuta getirmek için ahşapla kabartmalar yapmış, taşla, metal sanatıyla bağdaştırmış" diyor.

Bu sınırlamanın etkilerini günümüzde de sürdürdüğünü vurgulayan Dağıstanlı, “Heykele, resme, klasik müziğe olan tepkilerin çoğunu yaşadık. Muhafazakar gözle bakıp bunların bizim toplumumuza uygun olmayan çalışmalar olduğunu ifade etmek gerçek çağdaş sanatın yapılmasını zorlaştırıyor" şeklinde konuşuyor. 

SANAT İNSAN YAŞAMININ OLMAZSA OLMAZI

Sanatla insan ruhunun güzelliklerle bezendiği, pozitif enerjiye dönüştürüldüğü ve bu enerjinin insanın tüm yaşamını etkilediğine inandığını vurgulayan Tufan Dağıstanlı, “Sanat insan yaşamının olmazsa olmazı" diyor. Sanatsız bir toplumda hiçbir şey olamayacağını kaydeden Dağıstanlı, 'Marifet iltifata tabidir' lafını da hatırlatarak “Sanatçının en büyük yakıtı ise alkış. Sanatçının en büyük kaygısı beğenilmek" diye ekliyor.

Sanatın endüstriye de katkısı olduğunu vurgulayan Dağıstanlı, “Endüstrideki tasarım sanatı, üretilen ürünün farklı hale gelmesi için şart. Yapılan bir ürünün bir tasarımla giydirilerek farklı ürün halinde sunulması ekonomi ve endüstrideki yerinin değerli olmasını sağlar" diyor.

BİR ŞİKAYETİM VAR

Seramik sanatçısı Tufan Dağıstanlı, “Plastik sanatlar içinde seramiğin öne çıkan hangi yönü var?" sorusuna ise şu yanıtını veriyor:

“Şöyle bir şikayetim var. Kültür ve Turizm Bakanlığı Fikir ve Sanat Eserleri Telif Hakları Yasası'nda seramik kelimesi geçmiyor. Resim, heykel, tasarım, kabartma, oyma var ama seramik yok. Oysa seramiğin içinde resim, heykel, üç boyut, iki boyut, kabartma, oyma, konstrüksiyon ve tasarımın kendisi var. Seramik aynı zamanda sanat öğelerinin tamamını içinde barındıran artı bir de içerisine teknoloji ve kimyanın girdiği komplike bir sanat. Ben seramiğin de bir sanat olduğu ve telif hakları yasası maddeleri içerisinde konulmasıyla ilgili bakanlığa yazılı talepte bulunacağım."

İNSANOĞLU BİNLERCE YILDIR ÇAMURLA İÇİÇE

Seramiğin insan hayatındaki yerinin binlerce yıl öncesine uzandığını anlatan Dağıstanlı, “Çamur plastik yapısından kaynaklanan ve insanla direkt iletişim kuran özelliğiyle tarihin ilk çağlarından beri hayata girmiş, M.Ö 8-9 binlerde insanoğlunun en önemli eşyası olmuş. İlk olarak çamurla tanışmış insanoğlu. Ve onu ateşle birleştirdiği zaman kullanabileceği her türlü malzemeyi yapmış" diyor. Seramiğin günümüzde pek çok alanda kullanıldığını belirten Tufan Dağıstanlı, “Mesela mutfağınızın evyesinden, fayansından tutun kap kaçağa kadar evinizin her yerinde. Seramik insanın yaşamının içerisine o kadar girmiş durumda ki, o kadar çok alanda kullanılıyor ki. Mesela uzay sanayinde kullanılıyor. Genleşmeyen ve aşınmaması istenen malzeme artık seramikle üretiliyor" şeklinde konuşuyor.

YOĞUN SÜRECİ OTELLERİ SÜSLEMEKLE GEÇİRDİK

1952'de Erzurum'un Oltu kasabasında doğan Tufan Dağıstanlı 1977 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Seramik Bölümü'nü bitirdikten sonra 1978'de aynı bölümden Melek Leyla Kadıgil ile evlenerek Antalya'ya taşındığını anlattı. Eşi Leyla Dağıstanlı ile 38 yıldır bu kentte sanat yaptıklarını vurguluyor. “Sanatın merkezi büyük kentler olmasına rağmen sizin küçük bir şehre yerleşme kararınız cesur bir davranış. Zorlandınız mı?" sorusunu şöyle yanıtlıyor Dağıstanlı:

“Zorlandık tabi. O zamanlar Antalya Müzesi ile çalışmalarımız oldu. Ardından turizm başladı. O dönemde yoğun bir süreci otelleri süslemekle geçirdik. Bu hem ekonomik olarak bizi rahatlattı hem de işimizin genişlemesi ve yaygınlaşması için bir ortam oldu. Bir tarafta yine sanat yapıyorduk ama şantiyedeydik. 1996 yılına kadar hep şantiyelerde geçti."

İLK SERGİ AMFORALARIN DANSI

1996 yılında 'Amforaların Dansı' isimli ilk seramik sergisini açtığını söyleyen Tufan Dağıstanlı, “O bir başlangıçtı ama kuşlar benim okuldan gelen tutkumdu. Oturan tombul kuşlar üretmiştim okul yıllarında. O kuşlar hep benim içimde büyüdüler" diyor. 1996'ya kadar 150'nin üzerinde mimari yapı ve otel projelerine sanat seramiği imzası atan sanatçı, 1999 yılında Cam Piramit'te açtığı kuşlar sergisiyle devam ederek bugüne geldiğini söylüyor. 

KUŞ İNSANOĞLUNUN CİĞERİNE İŞLEMİŞ

Yaptığı tüm kuşların bir Zümrüd-ü Anka olduğunu söyleyen Tufan Dağıstanlı, “Ateşten doğuyorlar. Renk olarak turkuaz ve maviyi çok seviyorum. Kuşların hür ve bağımsız olmalarından çok etkileniyorum. Kuşlar Allah'ın yarattığı en şanslı canlılar. Tarih boyunca insanları etkilemişler. İnsanlar kuşları motiflere, halılara, kumaşlara işlemiş. Kuş insanoğlunun ciğerine işlemiş. Kuş deyince sevmeyen hiçbir insan yok. Benim seramik kuşlarım da kendilerine has yapıları ile özel bir halleri var" şeklinde konuşuyor.

EŞİMLE MÜŞTEREKLERİMİZ ÇOK

Tufan Dağıstanlı “Okuldan itibaren 43 yıldır Leyla hanımla birliktesiniz. İki sanatçının aynı atölyede çalışması zor değil mi?" sorusuna ise tüm içtenliğiyle yanıt veriyor:

“Hiç zor değil. İş için tartışmamız oldu tabi. Ama tartışmalarımızda belli bir süre sonra Leyla benim formasyonumu öğreniyor ben onun formasyonunu öğrendim. Eğer senin yaptığın işe ben eleştiri getirirsem o zaman iş senin değil benim işim oluyor. Özgünleşmeyi engellemiş olursunuz. 43 yıl boyunca eleştiriler gittikçe daha makul hale gelip küçük tartışmalar halinde yürüdü. Müştereklerimizin çok olması, beraberliğin de tadını getiriyor."

SANATÇI OLARAK KÜSKÜN VE ÜZGÜNÜM

Antalya Kültür Sanat Vakfı'nda iki dönem yönetim kurulu üyesi bir dönem de yönetim kurulu başkanlığı görevinde bulunan Tufan Dağıstanlı o günleri anlatırken küskün ve üzgün olduğunu söylemeden edemiyor. Sözlerine, “Antalya, vakfına sahip çıkmadı. 15 kişiyle son genel kurul yaptık. 100 küsur üyesi olan, içinde 5 belediyesi olan bir vakıf ama sahip çıkılmadı. Genel kurula kimse gelmedi. Onun üzerine ben bıraktım. Üç beş kişinin özverisiyle vakfın yürümesi söz konusu değil" şeklinde başlayan Dağıstanlı şöyle devam ediyor:

“AKSAV başkanlığını belediye başkanı yapıyordu. Yönetmelik değişti başkanı ayırdık. Aslında amaç şuydu; böyle bir vakıf belediyenin güdümünde olmamalıydı. Kendi ayakları üzerinde duran, kendi bütçesi olan, kendi kuralını kendi yapan bir vakıf olması lazım. Ama hep belediyeye bağlı olarak geldi. Her belediye seçiminde vakfın kadrosu değişti. Dolayısıyla hep sil baştan oldu. Biz de dedik ki acaba böyle bir aşamaya nasıl aktarabiliriz? Ama kolay değil bu işler. Vakıf kendi mal varlığı olmayan bir vakıf. Belediyenin tahsis etmiş olduğu bazı mülklerin kiralarıyla yürüyen, personelinin maaşını belediyeden alan bir vakıf. Bir şekilde belediyeye bağımlı bir kurum. Biz tabi o kopmayı yapamadık."

VAKFIN BİR ADRESİ BİLE YOK

O dönemde vakfın 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yoğun bir çalışması olduğunu anlatan Dağıstanlı, “Daha sonra seçimlerle yönetim değiştiğinde dışlandı. Vakfın seçimli genel kuruluna kimse sahip çıkmadı. Liste getirmedi. Liste getirmeyince otomatikman eski yönetim devam etti. Şu andaki aşamada sistem böyle. Şimdi önümüzdeki mayıs ayında seçimli genel kurul yapılacak. Gönül istiyor ki belediye tekrar vakfa sahip çıksın. Şu anda adresi bile yok vakfın. Benim dönemimden önceki süreçte belediyeye açılmış davalar var. İç hizmet kanununa dayalı, hizmetten dolayı alacağı paralar var. O açılan davalar sonuçlandı. Vakıf belediyeden alacaklı duruma geçti. Aslında son genel kurulda kayyum kararı alınmıştı ama müfettişler dediler ki bunun borcu bu kadar ama alacağı da var. Dolayısıyla bu vakıf önümüzdeki günlerde varlıklanacak. Böyle bir vakfın kayyuma kalması olmaz dediler ve iptal ettiler. Geçmiş dönem yönetimi devam ederek bugüne kadar geldi" diyor.

Dağıstanlı Antalya'dan beslenen bir sanatçı olarak AKSAV'da gururla hizmet ettiğini de sözlerine ekliyor.

YÖNETİMİN HEPSİ MAĞDUR

AKSAV'ın Sosyal Sigortalar Kurumu ve Vergi Dairesi'ne borcu nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin banka hesaplarının blokeli, bazılarının köyündeki tarlasına kadar hacizli olduğunu vurgulayan Dağıstanlı, “Hepimiz mağduruz. Emekli maaşlarımızın üçte biri kesiliyor. Kimsenin haberi yok bundan belki" diye ekliyor. 

Sohbette EXPO 2016'da tek bir tek çivi bile çakmadığından da yakınan Dağıstanlı, küskünlüğünü “Kuşlarım EXPO Genel Sekreterlik binası girişinde sergilendi yakın zamana kadar. Sonra gidip aldım. Ben Antalya'nın sanatçısıyım, EXPO alanında binlerce kuşumun olması lazımdı. Tek bir çivi bile çakmadık. Antalya esnafı da çakmadı" sözleriyle aktarıyor.

ÖLENE KADAR SERAMİK YAPACAĞIM

43 yıldır seramik yapan 64 yaşındaki sanatçı, “Ölene kadar seramiğe devam edeceğim" derken bir itirafta da bulunuyor. Aslında iç mimarlık okumak istediğini ancak sınav kayıt tarihi ve dosyasındaki bazı eksiklerden dolayı seramik bölümünü kazandığını anlatırken “Seramik bölümüne girince de iyi ki seramik olmuş dedim. 43 yıldır keyifle seramik yapıyorum" diyor. “Bir gün de keşke demedim ama mimarlık okumak isterdim" diyen Dağıstanlı şunları ekliyor:

“Seramikle birlikte mimarlığı harmanlamak isterdim. Çünkü biz seramikte form bilgisini çok iyi yaşıyoruz. Çok iyi öğrenip özümsüyoruz. O form bilgisinin mimariyle harmanlanmasından çok güzel şeyler çıkacağını düşünüyorum. Neler var kafamda. Bütün raflar hala dosyalarla dolu. Benim yapmam önemli değil ama mesela kent içinde heykelleşmiş seramikler çok dikkatimi çekiyor. Allah'a şükür birkaç tane yaptık. Yani kentlerin süslenmesi çok önemli."

KUŞLARIM ALMANYA'DA DA UÇUYOR

Bir ayağının Almanya'da olduğunu anlatan Tufan Dağıstanlı, “Kuşlarım Almanya'da da uçuyor. Bir partnerim 300 kuş satın aldı. Onları Bremen'deki sanat galerilerine yaydı. Almanya'da yoğun bir sergi programı var. Onlar hazırlıyorlar biz Leyla ile gidip sergimizi açıyoruz" diyor. 

Tufan Dağıstanlı, “Bir sanatçı olarak Antalya'ya en çok ne yapmak istiyorsunuz?" sorusuna ise “Yat Limanı'nda tam teknelerin girdiği mendireğin ortasına 5-6 metre boyunda bir orfoz yapmak istiyorum" yanıtını veriyor.




 
KUŞLARLA SONSUZA YOLCULUK

“Kuşlarım, o kadar çeşitli düşlere ve tasarımlara saygıyla cevap verirler ve beraberlik sunarlar ki, onlarla sanat ve düşler dünyasının sonsuz yolculuğuna her zaman çıkabilirim" diyen Dağıstanlı, kuşlarını şu cümlelerle anlatıyor:

“Sırtlarına ve kuyruklarına işleyeceğim mağara duvarlarının resimleri ve motifleriyle M.Ö. 7000'lere Neotik çağlara, Mısır'ın hiyeroglifleriyle süslersem M.Ö. 2500'lere Keops'un sarayının bahçesine konabilirler. Selçuklu motifleriyle giydirdiğimde Kubad-ı Abad Sarayı'nın bahçesindeki gölün kenarına uçarlar. Yunan ve Roma'nın meanderleri, palmet yaprakları ve akantus bezemeleriyle o dönemin görkemli saraylarının avlularında sohbetlere eşlik ederler. Altın mozaiklerle süslersem eğer Topkapı surlarından İstanbul'u seyrederler. Hele bir de hatayiler, goncagüller, bulutlar, çintemaniler, münhaniler, Rumeliler ve yapraklarla sararsam Avrupa'dan Arabistan'a kadar uçmadıkları yer bırakmazlar."




KIZLARI DA SANATTAN UZAK DEĞİL


Tufan Dağıstanlı, 35 yaşındaki kızı Zeynep Dağıstanlı Dede'nin Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu olduğunu, Akdeniz Üniversitesi'nde özel öğrenci olarak yüksek lisans yaptığını belirtirken, Zeynep'in Kaleiçi'nde bir sanat kafe açma hazırlığında olduğunu söyledi. Dede olduğunu ve bundan mutluluk duyduğunu belirten Dağıstanlı 3,5 yaşındaki torunu Rossi Polat Dede ile zaman geçirmekten hoşlandığını kaydetti. Dağıstanlı, 31 yaşındaki kızı Ayşe Dağıstanlı Parlar'ın ise Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı'nda öğretim görevlisi olarak çalıştığını ekledi.









Son Güncelleme: 29.04.2016 13:57
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.