Evet , Kıymetli okurlar. Sizce de sözlerimde bir yalan ,yanlış var mı?

     Köktürk Kitabeleri` ni yakından inceleyen ,okuyan ve de yazan kişi olarak Köktürk Kağanının halkına bir nidasıyla söze başlamak istedim. Şimdi asıl konuya geçmeden bu öz Türkçe kelimelerin morfolojik ve fonetik anlamlarına bir bakalım.

   “Azu”, bir bağlaç olup “yoksa, yahut, acaba” anlamında tek başına anlamsız bir kelimedir. “Sab” isim olup kelime sonunda b/≈ v/fonetik değişimle günümüz Türkçe’ sinde de yaşayan “Sav”, “Söz” anlamını içermektedir. Günümüzde  hukuk dilinde “savcı” olarak yaşamaktadır. “İgit” bir isim olup “yalan”anlamını içermektedir. “Bar” kelimesi Türkçe`mizde kökteş bir isim soylu  kelimedir. Kelime başında /b≈/v fonetik değişime uğramış olup “var” yani mevcut ,olan ,bulunan anlamlarını içermektedir.

    Dil, en basit tabiri ile bir anlaşma aracıdır. Çok değerli hocamız Muharrem Ergin`in tanımıyla: İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıta; kendine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar sistemi ; sözlerden örülmüş içtimai bir müessese.

   Bu tanımlamadan yola çıkarak, dil bir milletin yegane kimliğidir. Dillerini kaybetmiş bir milletin varlığından , bağımsızlığından asla söz edemeyiz. Bundan dolayı diyebilirim ki, “En mühim ve de zaruri bağımsızlık , dil bağımsızlığıdır.” Bugün dahi bağımsız Nijer, Çad, Kongo, Madagaskar gibi Afrika kıta ülkelerinde Fransızca resmî dil olarak konuşulmakta olup Hindistan, Pakistan ,Avusturalya, gibi Asya kıta ülkelerinde de İngilizce resmî bir olarak konuşulmaktadır. Bu noktada aklıma bir ada ülkesi olan Japonya geliverir. Dil-tarih ve  kültüre verdiği önemle tanınan Japonya yabancı kelimeleri ülke sınırlarına girmesine izin vermemişlerdir. Çinli bir filozof olan Konfüçyüs’ün sözleri gözümün önüne gelir gibi oluyor. Konfüçyüs`e sorarlar: Bir ülkeyi idare etmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Konfüçyüs cevap verir: “İşe önce dili düzeltme ile başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz . Düşünceler iyi anlatılmaz ise yapılması gereken işler aksar, Görev gereği gibi yapılmazsa töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa adalet yoldan sapar, Adalet saparsa güven sarsılır halk çözülür ve devlet yıkılır.”

     Merkezi ve yerel yönetimlerin dil hassasiyetine  önem vermeli, gerekli tedbirleri almalıdır. Nasıl ki vatan müdafaasında harb ediliyorsa günümüzde en elzem harbin “Dil harbi” olduğu unutulmamalıdır. Meselâ, Denizli`nin Belediye eski Başkanı Nihat ZEYBEKÇİ ,reklâm, tanıtım, tabela ve levhalarında yabancı kelimelere geçit vermeyerek örnek bir davranış sergilemiş, onun bu dil hassasiyeti karşısında zamanın TDK Başkanı Prof. Dr. Haluk AKALIN tarafından ödüle lâyık görülmüştür.

    Hanemizi, çevremizi , ağzımızı bu kadar yabancı kelimelerle doldurmuşken dil hassasiyeti taşıyan yöneticilere ne de çok ihtiyacımız var değil mi sevgili  okurlar. Ağzımızda, “bye bye”, “okey”, “good bye”, “yep”, “yes” ; çevremizde “coffee drink” , “tekel shop”, “outlet”, “carrefour”, “accessories”, “maxx toys”, “men coaffour”, “bucca boutique”, “sale”, “Şarkuteri”, “Gross”, “trend”, “gratis”, “my home”, “tower”,…daha yüzlerce ,binlerce…

    Acaba diyorum ,Yahudilerin et,süt verimini artırmak için büyükbaş hayvanların gözlerine sanal yeşil gözlük taktıkları gibi bizim de gözümüze sanal bir pembe gözlük mü taktılar, dilimizdeki tüm yabancı kelimeleri toz pembe görmek ve de göstermek için….

 Sizce de sözümde bir hata var mı?

    

                                                                                            

   

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.